HÜCRE

HÜCRE ( PDF VE VİDEO SAYFANIN SONUNDA)

*Atom, iyon ve moleküllerin varlığı canlılığı temsil etmek için yeterli değildir. Çünkü bunlar cansız varlıkların da temel birimidir.

*Canlıların cansız varlıklardan ayırt edilebilmesi hücresel organizasyona bağlıdır. Yani atom, iyon ve moleküller arasındaki etkileşimler sayesinde canlılık kavramı ortaya çıkar. Bu nedenle hücre, kendi kendine yetebildiği için canlılığın en küçük birimi olarak kabul edilir.

*Temel besinler ve uygun çevresel koşullar sağlandığında birçok hücre tipi laboratuvarda oluşturulan yapay ortamda (besi yeri) yıllarca canlı kalabilir.

*Ancak hiçbir hücre organeli besi yerinde canlılığını uzun süre sürdüremez. Bu durum hücrenin kendi sürekliliği ve büyümesi için gerekli bütün fiziksel ve kimyasal bileşenler arasında mükemmel bir organizasyona sahip olduğunu ispatlamaktadır.

*17. yüzyılın ortalarında İngiliz bilim insanı Robert Hooke (Rabırt Huk), kendi geliştirdiği mikroskop ile meşe ağacının mantar dokusundan aldığı çok ince kesitleri incelemiştir. Gördüğü küçük odacık şeklindeki yapılara hücre anlamına gelen cellula (selüla) adını vermiş, 1665 yılından itibaren de hücre kavramı kullanılmaya başlanmıştır.

*17. yüzyılın sonlarında Hollandalı bir kumaş tüccarı olan Anton van Leeuwenhoek (Anton van Lövenhuk), kumaşları incelemek için yaptığı mikroskoplar ile sperm hücrelerini ve bakterileri inceledi. Leeuwenhoek, 1676’da mikroskopla bakterilerin varlığını keşfeden ilk kişi olmuştur. Bu nedenle Leeuwenhoek, mikrobiyoloji biliminin kurucusu kabul edilmektedir.

 

 

 

 

*19. yüzyılda Alman bilim insanları; Theodor Schwann (Teodor Şıvan), Matthias Schleiden (Matyas Şılaydın) ve Rudolf Virchow’un (Rudolf Virkov) çalışmaları hücrenin canlılık için önemini ortaya koymuştur. Bu bilim insanlarının hücrelerin büyümesi ve çoğalması üzerine yaptığı çalışmalar, hücre ile ilgili önemli bir genellemenin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu genellemeye Hücre Teorisi adı verilmiştir.

 

Bu teoriye göre;

* Hücre canlının temel, yapısal ve işlevsel birimidir.

* Bütün canlılar, bir ya da daha fazla hücreden oluşmaktadır.

* Yeni hücreler, var olan hücrelerin bölünmesi sonucu mey- dana gelir.

* Hücreler kalıtım maddesi içerir ve bunu bölünerek yavru hücrelere aktarır.

*Tüm metabolik olaylar hücre içinde gerçekleşir.

HÜCRENİN GENEL YAPISI

Canlıların en küçük yapısal ve işlevsel birimi hücredir. Hücreler, yapılarına göre prokaryot ve ökaryot hücre olmak üzere iki grupta incelenir.

Prokaryot Hücre:

*DNA’sı zarla çevrili olmayıp sitoplazmada belli bir bölgede (nükleoid) yoğunlaşmış olarak bulunan ve zarlı organeli bulunmayan basit yapılı hücrelere prokaryot hücre denir.

* Kalıtım materyali sitoplazma içerisinde dağılmış olarak bulunur.

*Prokaryot hücrelerin sitoplazmasında organel olarak sadece ribozom organeli vardır.

*Arkeler ve bakteriler prokaryot hücre yapısına sahiptir

Cici Bir Not: Bütün prokaryotlar bir hücrelidir ancak bütün bir hücreliler prokaryot değildir

Ökaryot Hücre:

*DNA’sı çekirdek içinde bulunan zarsız ve zarlı organellere sahip olan gelişmiş hücrelere ökaryot hücre denir.

*Öglena, paramesyum, amip, algler, mantarlar, bitkiler ve hayvanlar ökaryot hücre yapısına sahiptir

HÜCRENİN KISIMLARI

Ökaryot hücreler 3 ana kısımdan oluşur:

*Çekirdek

*Sitoplazma

*Hücre zarı

 

 

 

Çekirdek (Nukleus)

*Çekirdek; canlıya ait kalıtsal bilginin depolandığı, hücrenin büyüme, onarım gibi hayatsal faaliyetleri ile bölünmenin kontrol edildiği yapıdır.

*Çekirdek, bölünmeyle oluşan yavru hücrelere kalıtsal bilginin aktarılmasından da sorumludur.

*Bir hücredeki çekirdek sayısı ve çekirdeğin büyüklüğü hücrenin tipine ve görevine göre değişir.

*Genelde bir hücrede bir adet çekirdek bulunurken paramesyum, bazı mantar hücreleri, insanların karaciğer ve çizgili kas hücrelerinde birden fazla çekirdek bulunabilir.

*Hücre bölünmesi sırasında çekirdek bölünür. Ancak sitoplazma bölünmez ise hücre çok çekirdekli olur.

*Çekirdek, bazı hücrelerde hücre yaşamının erken evrelerinde mevcutken sonradan kaybolur. Örneğin memelilerin olgun alyuvar hücreleri, kırmızı kemik iliğinde ilk oluştuğu anda çekirdeklidir. Bu hücreler kana geçmeden önce çekirdeğini daha sonra tüm organellerini kaybeder.

*Çekirdeksiz hücreler uzun süre yaşayamaz. Örneğin insanın alyuvarları çekirdeksiz olup 120 gün kadar yaşarken çekirdeğe sahip sinir hücreleri yıllarca yaşayabilir.

*Çekirdeğin büyüklüğü ile sitoplazmanın hacmi arasında belirli bir oran vardır. Genel olarak hayatsal faaliyetlerin hızlı olduğu hücrelerde çekirdek oransal olarak daha büyüktür.

Hücre çekirdeği 4 ana kısımdan oluşur

*        Çekirdek zarı

   *    Çekirdek sıvısı

                                                                             *   Çekirdekçik                 *  Kalıtım materyali (kromatin)

  1. a) Çekirdek Zarı

*Çekirdek zarı, endoplazmik retikulum tarafından oluşturulur ve çekirdek sıvısı ile sitoplazmayı birbirinden ayırır. *Çekirdek zarı, çift katlı olup bu iki zar arasında bir boşluk bulunur.

*Çekirdek zarının üzerinde açılıp kapanma yeteneğine sahip ribozomların büyük  ve küçük alt birimlerinin de geçebileceği büyüklükte porlar vardır. Bu porlar, çekirdek sıvısı ile sitoplazma arasında madde alışverişine imkân sağlar.

*Çekirdek zarı, hücre bölünmesi sırasında eriyerek kaybolur; bölünme tamamlandıktan sonra yeniden yapılır.

  1. b) Çekirdek Sıvısı

*Çekirdeğin içini dolduran sıvıdır.

*Yoğunluğu sitoplazmadan daha fazladır.

*Çekirdek sıvısının içeriğinde %50-80 oranında su, %39 oranında protein, %10 oranında DNA, %1 oranında ise RNA’lar, nükleotitler, ATP, mineraller ve diğer maddeler bulunur.

  1. c) Çekirdekçik

*Çekirdekçik DNA, RNA ve proteinden oluşur.

*Zarsız bir yapı olan çekirdekçikte rRNA’lar ile proteinler birleştirilerek ribozomların büyük ve küçük alt birimleri sentezlenir.

*Çekirdekçiğin büyüklüğü ve sayısı hücrenin aktivitesine bağlıdır. Protein sentez hızı yüksek olan hücrelerde çekirdekçik sayısı artabilir.

 

 

 

ç) Kalıtım Materyali

*Ökaryot hücrelerin çekirdek DNA’sı, özel proteinlere sarılı hâlde bulunur.

*Nükleik asit ve proteinden meydana gelen bu genetik materyale kromatin adı verilir. Ökaryot bir hücrenin çekirdeğindeki genetik materyal kromatinler hâlinde bulunur.

*Bölünme sırasında kromatindeki DNA eşlenerek yoğunlaşır ve kromozomlara dönüşür.

SİTOPLAZMA VE ORGANELLER

Sitoplazma:

*Ökaryot hücrelerde hücre zarı ile çekirdek zarı arasında kalan bölge sitoplazma ile doludur.

*Prokaryot hücrelerin zarla çevrili çekirdeği bulunmadığından hücre zarı içerisindeki tüm kısım sitoplazmayı oluşturur. *Prokaryot hücrelerde yaşamsal faaliyetler, büyük oranda sitoplazmada bulunan serbest enzimler tarafından yürütülür. *Ökaryot hücrelerde metabolik olayların bir kısmı sitoplazmada bulunan serbest enzimler, bir kısmı da organeller tarafından gerçekleştirilir.

*Sitoplazma; yarı akışkan sıvısal kısım, organeller ve hücre iskeleti elemanlarını içerir.

*Sitoplazmanın %70-%90’ı sudur. Ayrıca içerisinde mineraller, tuzlar, gazlar, proteinler, karbonhidratlar, yağlar, enzimler, hormonlar, vitaminler, boşaltım atıkları, ATP, nükleotitler ve RNA’lar bulunur.

*Sitoplazma sürekli hareket hâlindedir. Bu hareket, hücre içeriğinin homojen hâle gelmesini sağlar.

Organeller:

*Tek ve çok hücreli tüm canlılarda sitoplazma içerisinde, yaşamsal faaliyetleri gerçekleştiren ve organel adı verilen özelleşmiş yapılar bulunur.

*Prokaryot hücreler, sadece zarsız bir organel olan ribozoma sahiptir.

*Ökaryot hücreler ise farklı görev ve fonksiyonlar için özelleşmiş zarsız, tek ve çift katlı zara sahip organeller içerir.

*Hücrenin tipine, beslenme şekline, yaşına göre organel çeşitleri ve sayıları değişebilir.

*Bitki ve hayvan hücrelerinin temel yapıları aynı olmasına rağmen bu hücrelerde farklı fonksiyonları yürütebilen organeller bulunabilir.

 

Ribozom

*Tüm canlılarda bulunan zarsız bir organeldir.

*Ribozom organeli birbirini tamamlayan iki alt birimden oluşur. Bunlara büyük ve küçük alt birim adı verilir .

*Bu birimlerin her biri protein ve rRNA moleküllerinden meydana gelmiştir.

*Ribozom canlı hücrelerde protein sentezinin gerçekleştiği organeldir. Bu nedenle protein sentez hızının yüksek olduğu genç hücrelerde ve görevi salgı üretmek olan hücrelerde daha fazla sayıda ribozom bulunur.

*Prokaryot hücrelerde ribozomlar sitoplazmada serbest olarak bulunur.

*Ökaryot hücrelerde ise sitoplazmada serbest olarak bulunabildiği gibi kloroplast ve mitokondri organellerinin içinde endoplazmik retikulum ve çekirdek zarının dış yüzeyinde de bulunur.

*Ökaryot hücrelerin ribo- zomları, prokaryot hücrelerin ribozomlarından biraz daha büyüktür

*Ribozom, DNA’dan gelen şifreler (m-RNA) doğrultusunda protein sentezi yapar. Her bireyin DNA’sı kendine özgü olduğundan sentezlenen proteinler de o bireye özgüdür. Bu nedenle hücrelerde sentezlenen proteinler yapısal olarak büyük çeşitlilik gösterir. Örneğin tipik bir memeli hücresinde 10.000’den fazla farklı protein molekülü bulunduğu tespit edilmiştir.

*Ribozom faaaliyeti sırasında neler olur?

 

 

 

 

Endoplazmik Retikulum

*Hücre zarından başlayıp çekirdek zarına kadar uzanan hücre içi kanallar sistemidir.

*Çekirdek zarı endoplazmik retikulum zarlarının devamıdır.

*Endoplazmik retikulumlar hemen hemen bütün ökaryot hücrelerde bulunur.

*Bazı endoplazmik retikulumların zarları üzerinde ribozomlar bulunabilir.

*Ribozom bulunduranlara granüllü endoplazmik retikulum, bulundurmayanlara granülsüz (düz) endoplazmik retikulum denir.

*Granüllü endoplazmik retikulum protein sentezinin hızlı olduğu hücrelerde bol miktarda vardır. Ribozomlarda üretilen proteinlerle birlikte hücre dışına verilecek olan salgıların büyük bir kısmı granüllü endoplazmik retikulum tarafından sentezlenir ve küçük keseler içinde paketlenerek Golgi aygıtına gönderilir. Granüllü endoplazmik retikulum hücrenin zar sistemlerini yapan fabrikalar gibi çalışır.

*Granülsüz endoplazmik retikulum; hücre zarı ile çoğu organelin zar yapısına katılan yağ moleküllerinin sentezinde, ilaç ve alkollerin zehirleyici etkilerinin yok edilmesinde, karaciğer hücrelerinde depolanan glikojenin glikoza parçalanmasında ve steroit yapılı bazı hormonların sentezinde görev alır. Çizgili kas hücrelerinde kasılma için gerekli olan kalsiyum iyonlarını depolar.

*Endoplazmik retikulumlar, hücre bölünmesi sırasında eriyerek kaybolur. Bölünme tamamlandığında ise yeniden yapılır. *Endoplazmik retikulum, hücreye destek olur. Hücre çekirdeğinin belirli bir bölgede sabit kalmasını, asidik-bazik tepkimelerin birbirinden ayrılmasını ve hücre içerisinde maddelerin taşınmasını sağlar.

 

 

Golgi Aygıtı

*Golgi aygıtı, çok sayıda yassılaşmış keseden ve küçük kofullardan meydana gelir.

*Golgi aygıtı protein ve yağ yapılıdır.

*Düz endoplazmik retikulum tarafından üretilen Golgi zarları üzerinde ribozom bulunmaz.

*Hücre organellerini kaybetmiş olgun alyuvarlar ile sperm hücreleri hariç bütün ökaryot yapılı hücrelerde Golgi aygıtı bulunur.

*Tükürük bezi hücrelerinde, hormon salgılayan bezlerde ve bitkilerin bal özü, nektar üreten hücrelerinde iyi gelişmiştir. *Endoplazmik retikulumlarda üretilen maddelerin büyük bir kısmı Golgi aygıtında ayrıştırılır, depolanır ve paketlenir. *Golgi aygıtı, glikoprotein ve lipoprotein gibi maddelerin üretimi ve salgılanmasından sorumludur.

*Maddelerin hücre içinde sindirimini yapan lizozomların oluşumunda Golgi aygıtı rol oynar.

*Golgi aygıtının büyüklüğü ve gelişimi, hücre tipine ayrıca metabolik durumuna göre değişiklik gösterir.

*Golgi aygıtındaki fonksiyon bozuklukları hücre için adeta yıkımdır.

*Bugüne kadar etkin bir şekilde tedavi edilemeyen bazı hastalıklarda Golgi aygıtında işlev bozukluğu olduğu anlaşılmıştır. Örneğin sinir hücrelerinde işlev kaybına neden olan Alzheimer ile kistik fibrozis hastalığında Golgi aygıtının hem yapısında hem de işlevlerinde anormallikler olduğu ortaya konulmuştur.

Lizozom

*Lizozomlar, sindirim enzimleri taşıyan, tek katlı zarla çevrili hücre organelidir.

*Lizozomun içerisinde bulunan enzimler, granüllü endoplazmik retikulumların yüzeyinde bulunan ribozomlarda üretildikten sonra endoplazmik retikulumlar aracılığı ile Golgi aygıtına getirilir. Burada yoğunlaştırılarak paketlenir ve kesecikler içine alınıp lizozom şeklinde sitoplazmaya bırakılır.

*Lizozomlar hücre içi sindirim yapabilen hücrelerde bulunur.

*Gelişmiş bitki ve mantar hücrelerinde lizozom yoktur.

*Lizozomlar, fagositozla yutulan bakteri ve virüslerle yabancı maddeleri etkisiz hâle getirir. Lizozomlar, spermin yumurtaya girmesinde de etkilidir.

*Bozulmuş ve yaşlanmış organeller, lizozomlar tarafından yok edilir.

*Lizozom zarının iç yüzeyi, enzimlerin zarar vermesini engelleyen özel bir madde ile kaplanmıştır.

*Herhangi bir etki sonucu lizozom zarı parçalanırsa enzimler sitoplazmaya dağılır ve hücre kendini sindirir. Bu olaya otoliz denir.

*Aşırı soğuk veya sıcağa maruz kalan deri hücrelerinde yanıkların oluşmasının sebebi lizozomların parçalanmasıdır. *Lizozomlardaki fonksiyon bozuklukları, bazı hastalıklara neden olur. Örneğin Tay-Sachs (Tay Saks) hastalığında sinir hücrelerinin lizozomlarında lipitleri sindiren enzimler eksiktir. Zamanla sinir hücrelerinde biriken lipitler, hücrelerin fonksiyonlarının bozulmasına neden olur.

*Lizozom faaliyeti sonucu parçalanması gereken maddeler parçalanmadan zamanla lizozomlarda birikebilir. Bu maddeler yaşlılık pigmenti adı verilen pigmentlere dönüşür. Bu durum deride kahverengi lekelerin oluşmasına yol açar.

Peroksizom (Mikrocisimcikler)

*Peroksizomlar, hem bitki hem de hayvan hücrelerinde bulunan, zehirli maddeleri yok eden, tek katlı zarla çevrili organeldir.

*İçerdiği 50’ye yakın farklı enzimle birçok fonksiyon gerçekleştirir.

*Özellikle karaciğer peroksizomları sahip olduğu peroksidaz ve katalaz enzimleri yardımı ile alkol, ilaç gibi zararlı maddelerin toksik etkilerini yok eder.

*Metabolizma faaliyetleri ve peroksizomda gerçekleşen tepkimeler sonucunda oluşan ve zehirli bir madde olan hidrojen peroksiti (H2O2), sahip olduğu katalaz enzimi ile su ve oksijene ayrıştırır.

*Bazı peroksizomlar yağ asitlerini mitokondrinin kullanabileceği daha küçük moleküllere dönüştürür. Bu olay sırasında oksijen kullanılır.

*Ökaryot bir hücrede oksijen tüketen iki organel vardır. Bunlardan biri mitokondri diğeri peroksizomdur.

Koful

*Kofullar; hücre, çekirdek, endoplazmik retikulum zarları ve Golgi aygıtını oluşturan yassı keseciklerden meydana gelebilen, tek katlı zarla çevrili hücre organelidir.

*Genç hücrelerde kofullar daha küçüktür. Hücre yaşlandıkça koful büyür.

*Kofullar genel olarak besin, salgı, depo kofulları ve kontraktil (kasılgan) kofullar olmak üzere dört çeşittir.

 

 

 

 

  1. a) Besin Kofulu

*Besinlerin endositoz yoluyla hücreye alınması sonucunda oluşan keseciklere besin kofulu denir.

*Genellikle hücre içi sindirim yapabilen; amip, paramesyum gibi bir hücreli canlılarda ve insanların akyuvar gibi fagositoz yapabilen hücrelerinde görülür.

*Besin kofulundaki maddeler lizozomlardaki sindirici enzimlerle parçalanır. Meydana gelen ürünler sitoplazmaya geçer, geride kalan atıklar ekzositozla hücre dışına verilir.

  1. b) Salgı Kofulu

*Golgi aygıtında üretilen salgıların ve metabolizma sonucu meydana gelen atık maddelerin hücre dışına verilmesini sağlayan keseciklere salgı kofulu denir.

*Böcekçil bitkiler ve ayrıştırıcı mantarlar, sindirim enzimlerini salgı kofulları oluşturarak ekzositozla hücre dışına verir.

  1. c) Depo Kofulu

*Özellikle bitki hücrelerinde görülen bir koful çeşidi olup hayvan hücrelerinde küçüktür.

*Bitkilerde zehirli maddeler, metabolizma sonucunda meydana gelen atıklar, boya maddeleri, köklerden suyla birlikte alınan tuzun fazlası, zehirli maddeler ile organik asitler yaprak hücrelerinin kofullarında biriktirilir ve sonbaharda yaprak dökümüyle bitkiden uzaklaştırılır.

*Bazı bitkilerdeki kofulların içinde su, yağ molekülleri ve hava depolanır. Bazı bitkilerin hücre kofullarında ise asit ve bazlarla renk değiştirebilen boya maddeleri bulunur. Bu maddeler, çiçeklerdeki taç yaprakların ve meyvelerin renklenmesinde etkilidir. Bitki hücreleri olgunlaştıkça küçük depo kofulları birleşir ve tek büyük bir kofula dönüşür.

 

 

ç) Kontraktil (Kasılgan) Koful

*Tatlı sularda yaşayan amip, paramesyum, öglena gibi ökaryotik tek hücreli canlılarda hücre içine giren suyun fazlası, kontraktil kofullar yardımıyla hücre dışına atılır. Bu olay sırasında ATP harcanır.

*Kontraktil kofullar, sitoplazmaya doğru uzanan çok sayıda kol yardımıyla fazla suyu alarak biriktirir.

*Kofulun etrafını saran ve kasılabilen ipliksi yapılar sayesinde zaman zaman kasılan koful içerisindeki su bir miktar tuzla birlikte hücre dışına atılır. Bu sayede hücre hemoliz olmaktan kurtulur.

 

Mitokondri

*Mitokondri, hücrenin ihtiyaç duyduğu ATP’nin büyük bir kısmını oksijen kullanarak sentezleyen organeldir.

*Bir hücredeki mitokondri sayısı, hücrenin enerji ihtiyacına göre değişebilir. Örneğin kas, karaciğer ve sinir hücrelerinde metabolik faaliyetler çok yoğun olduğu için mitokondri sayısı diğer hücre çeşitlerine oranla daha fazladır.

*Prokaryot hücre yapısına sahip bakteri ve arkelerde, memeliler sınıfına dâhil canlıların olgun alyuvar hücrelerinde mitokondri bulunmaz.

*Mitokondriler çift katlı zarla çevrelenmiş olup iç zar, yüzeyini genişletmek amacıyla içeriye doğru çok sayıda girinti yapmıştır. Tüp şeklindeki bu girintilere krista denir. Kristaların yüzeyinde elektronların hareketini sağlayan ve ATP sentezleyen enzimler bulunur.

*Mitokondrinin içini dolduran sıvıya matriks denir. Matriks içinde sayıları 5-10 arasında değişen kendine özgü halka şeklinde DNA molekülleri, tüm RNA çeşitleri, ribozomlar, ATP, solunum enzimleri, solunum reaksiyonları sırasında açığa çıkan ara ürünler, su ve mineraller bulunur.

*Mitokondriler kendine özgü DNA’ları sayesinde gerektiğinde çekirdeğin kontrolünde çoğalabilir, taşıdığı ribozomlarda ihtiyaç duyduğu proteinlerin bir kısmını sentezleyebilir.

*Mitokondri, tüm insanlarda anasal olup yumurta ile yavruya aktarılır. Döllenme sırasında spermle getirilen mitokondriler yumurtaya alınmaz, kamçı ile birlikte atılır.

 

 

 

 

*Mitokondri faaliyeti sırasında neler olur?

 

 

 

 

 

 

 

 

Plastitler

*Plastitler; alg, bitki gibi ökaryot hücreli canlılarda bulunan, çift katlı zara sahip, farklı görevleri yerine getiren organeller grubudur.

*Plastitler, güneş ışığı yardımıyla fotosentez yapabilir. Çeşitli renklerde pigmentler içerir. Bitkilerin çiçek, tohum ve meyvelerine renk verir.

*Protein, yağ ve karbonhidratların sentezini yapabilir ve bunları depolayabilir.

*Bitki hücrelerinde öncü plastitlerden gelişen kloroplast, kromoplast ve lökoplast olmak üzere üç tip plastit bulunur. *Plastitler belirli şartlar altında birbirine dönüşebilir.

  1. a) Kloroplastlar

*Fotosentez tepkimelerini gerçekleştiren ve klorofil içeren, yeşil renkli plastitlerdir.

*Bitkilerin yaprak hücrelerinde bol miktarda bulunur.

*Kloroplastlar, bitkilerin yapraklarıyla atmosferden aldığı CO2’i, kökleriyle topraktan aldığı sudaki hidrojenleri ışık varlığında birleştirerek besin ve O2 üretir.

*Kloroplastlar, organik maddelerin sentezi için gerekli olan ATP’yi güneş enerjisini kullanarak sentezler.

*Kloroplastlar çift katlı zarla çevrilmiştir. Kloroplastların iç kısmında tilâkoit adı verilen, klorofil taşıyan, yassılaşmış kese şeklinde başka bir zar sistemi vardır. Tilâkoit zarların üst üste dizilerek oluşturduğu yığın granum, granum dizilerinin tamamına grana denir.

*Kloroplastın içini dolduran sıvıya ise stroma adı verilir. Stroma içerisinde mitokondrilerde olduğu gibi halka şeklinde DNA molekülü, tüm RNA çeşitleri, ribozomlar ile enzimler bulunur. Kloroplastlar, mitokondriler gibi kendilerini çekirdeğin kontrolünde çoğaltır. İhtiyaç duyduğu proteinlerin bir kısmını kendi ribozomlarında sentezler.

*Kloroplast faaliyeti sırasında neler olur?

 

 

 

 

 

  1. b) Kromoplast

*Kromoplastlar, bitkilerde yeşil dışındaki diğer renk pigmentlerini taşır.

*Yüksek miktarda sarı renkli, turuncu renkli ve kırmızı renkli pigmentler içerir.

*Kromoplastlar bitkilerde çiçeklerin taç yapraklarında, bazı bitkilerin köklerinde meyve ve tohumlarda bol miktarda bulunur. Örneğin papatya, limon gibi bitkilerde sarı renkli ksantofil; havuç, portakal gibi bitkilerde turuncu renkli karoten; domates, çilek gibi bitkilerde kırmızı renkli likopen bulunur. Kloroplastlar, kromoplastlara dönüşebilir.

  1. c) Lökoplastlar

*Bitkilerin kök, gövde, tohum, yumru gibi kısımlarında bulunan renksiz plastitlerdir.

*Fotosentez sonucu üretilen glikoz molekülleri lökoplastlarda nişasta taneciklerine dönüştürülür.

*Farklı bitki türlerinde lökoplastlar yağ ve protein molekülleri de depolayabilir. Örneğin zeytin, fındık, avokado gibi bitkilerin lökoplastlarında bol miktarda yağ; mercimek, fasulyenin lökoplastlarında protein; patatesin lökoplastlarında ise nişasta depolanır.

*Lökoplastlar uzun süre ışık aldığında kloroplastlara dönüşebilir.

Sentrozom

*Hayvan hücrelerinin birçoğunda, alg ve mantarlarda çekirdeğin hemen yanında bulunan zarsız bir organeldir.

*Bir sentrozom, birbirine dik olarak yerleşmiş iki adet sentriyolden oluşur. Her bir sentriyol, dokuz adet üçerli mikrotübülden meydana gelir.

*Sinir hücreleri, olgun alyuvarlar, yumurta, çizgili kas hücreleri ve gelişmiş bitkilerin hücrelerinde sentrozom yoktur. *Sentrozom hücre bölüneceği zaman eşlenir ve bölünme sırasında kromozomların kutuplara hareketini sağlayan iğ ipliklerini (mikrotübül) meydana getirir.

*Kamçı, sil gibi hücre hareketini sağlayan yapıların oluşumunda rol alır. Sentrozom bu yapıların dip kısımlarında bulunur.

 

 

Hücre İskeleti

*Hücre şeklinin oluşması ve korunmasında görev alır.

*Prokaryot canlılarda bulunmaz.

*Organellerin sitoplazma içinde uygun konumda tutulmasını ve hareketini sağlar. Hücre bölünürken kromozomların hareket etmesinde rol oynar. Hücre iskeleti mikrofilamentler, mikrotübüller ve ara filamentler olarak üç farklı yapıdan oluşur.

Mikrofilamentler:

*Aktin denilen proteinlerin bir araya gelmesiyle oluşur.

*Sürekli oluşup ayrışabilir.

*Hücrenin ve hücre kısımlarının hareket etmesine yardımcı olur.

*Hücre biçimini belirler ve sabitler.

*Mikrofilamentler hayvanlarda kas hareketlerini, amipte ise yalancı ayakların oluşumunu sağlar.

*İnce bağırsak yüzeyinde bulunan ve besinlerin emilmesini sağlayan mikrovilluslar hücre zarının dışa doğru yaptığı küçük uzantılardır. Bu uzantıların oluşumunda mikrofilamentler görevlidir.

Ara Filamentler:

*Hücre tiplerine uygun çok farklı yapıda proteinlerin(keratin grubu) bir araya gelmesiyle oluşmuştur.

*Ara filamentler diğer iki flamente göre daha kalıcıdır.

*Hücresel yapıları oldukları yere bağlar. Gerilmeye karşı dayanıklıdır ve bu sayede vücut yüzeyindeki dokuların gerginliğini korur.

Mikrotübüller:

*Hücre iskelet sisteminin çapı en büyük olan elemanlarıdır.

*Hücrelerde katı bir iskeletin oluşmasını sağlar.

*Hücre içindeki organellerin yer değiştirmesinde görevlidir.

*Bitki hücrelerindeki mikrotübüller, hücre duvarındaki selüloz liflerinin düzenlenmesini kontrol eder. Mikrotübüller, sentrozomun yapısında da yer alır. Sentrozom hücre bölünmesi sırasında iğ ipliklerini meydana getirir.

 

 

 

 

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.